tr+90 (212) 242 70 70
·
info@madhukuk.com
·
Abdi İpekçi Cad. No:32/1 Nişantaşı, İstanbul / Turkey

Giriş

İşbu blog notu; tazminat davalarının sebepsiz zenginleşme aracı olarak kullanılamayacağı ve zararı ispat yükünün tüketicide olduğuna ilişkin doktrin atfı ve Yargıtay kararları üzerine bilgi vermek amacı ile hazırlanmıştır.

Hukuki Değerlendirme

Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk 

Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesine göre; “Tüketicinin seçimlik haklarından birisi ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve /veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı/üreticiden tazminat isteme hakkına sahiptir.” 

Ayıplı bir mal bir kişinin ölümüne, yaralanmasına veya malın zarar görmesine neden olmuşsa imalatçı- üretici doğan zararları, kusur şartı aranmaksızın tazmin etmekle yükümlüdür.

Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik

Sorumluluk

MADDE 6 — Ayıplı bir malın, bir kişinin ölümüne veya yaralanmasına veya bir malın zarar görmesine sebep olması halinde imalatçı/üretici doğan zararı, kusuru aranmaksızın tazmin etmekle yükümlüdür.

İmalatçının/üreticinin, sorumlu tutulabilmesi için zarar görenin, malın ayıbını, uğradığı zararı ve ayıp ile zarar arasındaki nedensellik bağını ispat etmesi gerekir.

Ayıplı malın neden olduğu zararlardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu taktirde, bunlar müteselsilen sorumludurlar. Ancak zararın, tüketicinin veya tüketicinin sorumlu olduğu üçüncü bir kişinin kusurundan kaynaklanması halinde tüm hal ve şartlar göz önüne alınarak, imalatçının/üreticinin sorumluluğu azaltılabilir veya kaldırılabilir.

Bilim ve teknolojide ulaşılan düzeyin, malın piyasaya sürülmesinden sonraki 10 yıl içinde ayıplı olduğunun tespit edilmesine imkân tanıması halinde, imalatçı/üretici, bu ayıbın olası zararlı sonuçlarını, ortadan kaldırmak için azami çabayı sarf etmemesi durumunda 7 nci maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde ve son fıkrasında yer alan sorumluluktan kurtulma sebeplerini ileri süremez.

Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik

Sorumluluktan Kurtulma

MADDE 7 — İmalatçı/üretici aşağıdaki durumlardan birini ispatladığı taktirde malın sebep olduğu zarardan sorumlu tutulamaz:

a) Malı piyasaya sürmemiş olması,

b) Malın, satılmak gayesiyle veya ticari faaliyetlerin seyri sırasında üretilmemiş olması,

c) Tüm hal ve şartlar göz önünde bulundurulduğunda, zarara sebep olan ayıbın, mal piyasaya sürüldüğünde mevcut olmaması,

d) Malın teknik düzenlemesinin ayıba neden olması,

e) Mal piyasaya sürüldüğünde mevcut bulunan bilimsel ve teknolojik bilgilerin, ayıbın varlığının bilinmesine imkân vermemesi,

Nihai malın tasarımı ya da bu malın imalatçısının/üreticisinin talimatı sebebiyle, bütünü oluşturan parçalardan birinin imalatçısı/üreticisi, o malın ayıbından sorumlu değildir.

Kusursuz sorumlulukta zarar görenin, uğradığı zararı, malın ayıplı (güvensiz) olduğunu ve ayıp ile zarar arasındaki nedensellik bağını ispat etmesi yeterlidir. Ayrıca, imalatçının kusurunu ispatlaması gerekmez. 

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 27.03.1995 tarihli ve E.1994/6256 K. 1995/2596 sayılı kararında“… imalatçı, bir malı imal eden ve piyasaya süren kimsedir… imalatçının sorumluluğu, BK.’nun genel ilkesi uyarınca, bir kusur sorumluluğudur… imalatçı faaliyeti dolayısıyla hukukun gerekli kıldığı ve alınmasını imalatçıdan beklenebilir bulduğu bütün özeni göstermekle yükümlüdür… objektif özen sorumluluğu gereği, imalatçı, tehlikeyi uzaklaştırmak için gerekli güvenlik ve denetim önlemlerini almalıdır. İmalat işinin çok komplike olması nedeniyle, zarar görenin bazı hususları kanıtlaması imkânsız olacağından fiili karinenin ispat yerine geçmesi kabul edilmelidir. Zararın imal edilen şeyin kullanımından kaynaklanmadığını imalatçı kanıtlayacaktır.” gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur. 

Türk Medeni Kanunu’nun 6 ncı maddesinin aksine zararın üründen kaynaklanmadığının ispatını imalatçıya yüklemiştir. 

Aynı kararda, “…Türk öğreti ve uygulamasında da, İsviçre’de olduğu gibi yapımcıların sorumluluğunun yasadan doğan (mülga BK m. 41 vd.) kusur sorumluluğu olduğu benimsenmiştir. Yapımcının imal ettiği malda saptanan yapım bozukluğu, montaj hatası nedeni ile o malı alan, kullanan herkese karşı sorumlu olacağı üretim ve montaj hatası nedeniyle haksız bicimde zarara uğrayan kişilerin objektif nitelikte bu zararlarının yapımcı tarafından giderilmesi gerektiği kabul edilmektedir…” seklinde yapılan değerlendirme ile Türk öğretisinde kusur sorumluluğunun hâkim görüş̧ olduğu vurgulanmıştır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 15.2.2005 tarihli ve E.2004/7799, K. 2005/1330 sayılı kararında, “…Davacı, zarar gören konumunda olup, bu zararın davalının ürettiği araçtaki yapım hatasından kaynaklandığı iddia edilmiştir. İddia ve somut olayın oluş̧ bicimi itibariyle konu, imalatçının sorumluluğunu çağrıştırmaktadır. İmalatçının sorumluluğundan doğan tazminat davaları da, haksız eylemden doğan davalardaki yönteme göre çözümlenmelidir.” gerekçesine yer verilmiştir. 

Üreticinin Sorumluluktan Kurtulması 

Genellikle Çerçeve Kanun olarak adlandırılan 4703 sayılı Kanun, üreticinin, güvensiz üründen hangi hallerde sorumlu olmayacağını da düzenlemiştir. Kanunun 5 inci maddesi dördüncü̈ fıkrası, “Üretici, güvenli olmadığı tespit edilen ürünün kendisi tarafından piyasaya arz edilmediğini veya ürünün güvenli olmaması halinin ilgili teknik düzenlemeye uygunluktan kaynaklandığını ispatladığı takdirde sorumluluktan kurtulur.” seklinde hükme bağlamıştır. Her ne kadar Kanun idari yaptırım uygulanabilmesi için üreticinin kusursuz sorumluluğunu esas almış̧ ise de sorumluluktan kurtulabilmesine de olanak tanımıştır. Kusurlu veya kusursuz kendi davranışlarından kaynaklanmayan güvensizliklerden dolayı kurtuluş̧ kanıtı ileri sürebilecektir. Ayrıca, TKHK uyarıca yürürlüğe konan “Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik” ile AB Ürün Sorumluluğu Direktifi de üretici için sorumsuzluk hallerini düzenlemiştir. Buna göre, üretici; 

  • Ürünü piyasaya kendisinin sürmediğini (örneğin: ürünün çalınmış̧ olması), 
  • Ürünün piyasaya sürüldüğünde kusurlu olmadığını (kusurun sonradan oluşması), 
  • Ürünün satılmak amacıyla üretilmediğini, 
  • Ürünün güvenli olmama halinin üretim sırasında esas alınan ve yetkili kuruluşça yürürlüğe konmuş̧ bulunan zorunlu düzenlemelere uygunluktan kaynaklandığını, 
  • Ürünün piyasaya sürüldüğü esnadaki bilimsel ve teknik bilgi durumunun kusuru/riski anlamaya yetecek derecede bulunmadığını (gelişmeden kaynaklanan riskler). 

Kanıtlaması halinde, TKHK’ya göre ürünün yol açtığı zararlardan ve 4703 sayılı Kanuna göre idari yaptırım sorumluluğundan kurtulabilecektir. “Ayıplı Malın Neden Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik” de açıklanan sorumluluktan kurtulma halleri üründen zarar göreninin tüketici olması ile sınırlıdır. Güvenli olmayan üründen zarar görenin ticari ve mesleki faaliyette bulanan kişiler olması durumunda, üretici kurtuluş̧ kanıtı ileri sürebilir mi? Bu durumda da genel hükümler çerçevesinde, üreticinin (imalatçı/ ithalatçı) yukarıda sayılan hallerden bir veya birkaçını kanıtlayarak sorumluluktan kurtulabileceği kanaatindeyim. Ancak, tazminat sorumluluğu ve idari yaptırım sorumluluğu bakımından ileri sürülebilecek kurtuluş̧ kanıtları, cezai sorumluluk bakımından da ileri sürülebilir mi? Yani cezai sorumluluktan kurtulabilir mi? Ya da her hukuk alanının maddi ve şekli hukuk yönünden aradığı tazminat/cezalandırma unsurları farklılığı nedeniyle bu hususlar, maddi ceza hukuku bakımından ayrıca mı değerlendirilecektir? Bu konular incelenmeye ve değerlendirmeye muhtaçtır. 

YARGITAY KARARLARI

YARGITAY 17. HD E. 2013/7384 K. 2014/7541 T. 13.5.2014

Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; kazaya karışan aracın, kaza öncesi M. Ş. tarafından davalı M. M. S. A.’dan kiralandığı, kiralandıktan sonra kazanın meydana geldiği buna göre davalının işleten sıfatı olmadığı gerekçesiyle davalı M. M. S. A. yönünden davanın reddine, davalı M. Ş.’ın ise araç sürücüsü olup, kazanın oluşumunda tam kusurlu olduğu, manevi tazminatın kişilerin olay nedeni ile duydukları manevi zararın tazmini amaçlı olup; dosyaya getirtilen sosyal ekonomik durum araştırma yazı cevapları, olayın meydana geliş şekli, tarafların kusur durumu, müteveffa R.’nın araçta hatır yolcusu olarak bulunması, davacıların çektiği elem ve ızdırabın yoğunluğu ve tazminatın sebepsiz zenginleşmeye de yol açmaması ilkeleringözetilmesi gerektiği gerekçesiyle de davacının davalı M. Ş. yönünden davasının kısmen kabulü ile; baba M. Ç. ve anne S. Ç. için ayrı ayrı 5.000,00’er TL , davacı kardeşler M. Ç. ve G. Ç. için ayrı ayrı 2.000,00 ‘er TL, olmak üzere toplam 14.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 22.5.2012 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı M. Ş.’dan alınarak davacılara verilmesine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, trafik kazasından kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hâkimin özel halleri göz önüne alarak manevi tazminat adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarının adalete uygun olması gerekir. Tazminatın amacı zarara uğrayanda bir huzur duygusu doğurmaktır. Somut olayda, tarafların kusur oranı, olayın oluş şekli, olayın meydana geldiği tarih tarafların ekonomik ve sosyal durumu, duyulan acı gibi nedenler dikkate alındığında, davacılar için hükmedilen manevi tazminat miktarı, duyulan acıyı, çekilen sıkıntıyı hafifletebilecek düzeyde değildir. Hükmedilen manevi tazminat miktarı az olup daha üst düzeyde manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeplerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davacılar yararına BOZULMASINA oybirliği ile karar verildi.”

YARGITAY 3. HD E. 2008/4398 K. 2008/9486 T. 27.5.2008

 “O halde, mahkemece yapılacak iş; oluşturulacak bilirkişi heyeti ile yeniden keşif yapılarak, yukarıda açıklanan hususlarda rapor almak ve oluşacak sonuç dairesinde, davacının alacağı işgal tazminatının; sebepsiz zenginleşmesine yol açmayacağı, hakkaniyete uygun ecrimisil takdiri ile, belirlenen miktarın hüküm altına alınmasından ibaret olmalıdır. Yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA oybirliğiyle karar verildi.”

YARGITAY 9. HD E. 1990/5011 K. 1990/5306 T. 3.5.1990

İş kazası sonucu sürekli iş görmezlik halinde 506 sayılı SSK. hükümlerine göre iş kazası sigortasından gelir bağlandığı bilinmektedir. Aslında amaç bu gelirin iş kazası nedeniyle uğranılan zararları karşılamasıdır. Ne var ki bazen sigorta gelirlerinin bu zararı tamamen karşılamadığı da görülmektedir. Böyle durumlarda kazalı işçi veya hak sahipleri karşılanmayan kısmı asıl sorumlusundan talep ve dava edebilmektedir. Esasen iş kazası nedeniyle uğranılan zararların giderilmesi davası sigorta gelirleri ile karşılanmayan kısmın ödetilmesi ilkesine dayanır. Ancak sigorta gelirleri ile asıl sorumlunun ödeyeceği miktar arasında açık bir oransızlığın da bulunmaması icap eder. Öte yandan elde edilecek maddi tazminat sebepsiz zenginleşmeye yer vermemelidir.Maddi zarar hesaplarının genelde ihtimali verilere dayandığının da gözden uzak tutulmaması gerekir. Bunun için yapılan hesap sonucu tazminatın yüksek rakamlara baliğ olması halinde gerekli indirim yapılmalıdır. Nitekim B.K. 43. maddesinde bu durum vurgulanmıştır. Davada B.K. 43. maddesi uygulanmak suretiyle bir indirim yapılmışsa da yukarıda açıklanan durumlar karşısında indirilen miktarın çok az olduğunun kabulü gerekir. O halde, olay tarihinden itibaren işleyecek kanuni faiz ve tazminatın peşin alınıp değerlendirilebileceği de dikkate alınarak yeterli miktarda indirim yapılmak üzere kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozmada oybirliğiyle, sebebinde oyçokluğuyla karar verildi.”

YARGITAY 17. HD E. 2015/2971 K. 2017/8947 T. 11.10.2017

“Mahkemece iddia, savunma, toplanan deliler ve tüm dosya kapsamına göre, davacının meydana gelen kaza neticesinde kalıcı iş göremez şekilde yaralandığı, uzun süre tedavi olduğu, bu durum neticesinde davacının ve davacının annesi ve babası olan diğer davacıların elem ve üzüntü duyduğu, davacıların duyduğu üzüntü ve elemin dindirilmesi amacı ile yaralanmasının derecesi, kazanın meydana geldiği tarih, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, manevi tazminatın sebepsiz zenginleşme aracı olmaması, kusur durumu (davacının kusur oranın … olması) dikkate alınarak, davalı …’a karşı açılan davanın taraf ehliyeti yokluğundan reddine, davalı …’e karşı açılan davanın kısmen kabulüyle 19.572,84 TL maluliyet, 366,52 TL bakıcı gideri olmak üzere 19.939,36 TL maddi, 3.000 TL manevi tazminatın 22.08.2005 olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte bu davalıdan alınarak davacı …’a ödenmesine, 2.000’er TL manevi tazminatın 22.08.2005 olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı …’ten alınarak davacılar … ve …’a ödenmesine, dair karar vermiş, hüküm davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

SONUÇ: Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde, özellikle oluşa uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporunda belirtilen kusur oranının hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına göre, davalı … vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA, oybirliği ile karar verildi.”

YARGITAY 10. HD E. 2003/8476 K. 2003/7294 T. 21.10.2003

• SEBEBSİZ ZENGİNLEŞME (Sebepsiz Zenginleşmeye Yol Açacak Şekilde Bozmaya Konu Olan Karardaki Maddi Tazminat Miktarının Tavandan Mahsup Edilemeyeceğinin Gözetilmemesinin Hatalı Olması)

• MADDİ TAZMİNAT (Sebepsiz Zenginleşmeye Yol Açacak Şekilde Bozmaya Konu Olan Karardaki Maddi Tazminat Miktarının Tavandan Mahsup Edilemeyeceğinin Gözetilmemesinin Hatalı Olması)

• MAHSUP (Sebepsiz Zenginleşmeye Yol Açacak Şekilde Bozmaya Konu Olan Karardaki Maddi Tazminat Miktarının Tavandan Mahsup Edilemeyeceğinin Gözetilmemesinin Hatalı Olması)

818/m.61

“ÖZET: Gerekli araştırma yapılarak, hak sahibi eş yararına anılan dava nedeniyle hükmedilmiş maddi tazminat bulunmadığının tespiti halinde davalılar yararına sebepsiz zenginleşmeye yol açacak şekilde, bozmaya konu olan karardaki maddi tazminat miktarının tavandan mahsup edilemeyeceğinin gözetilmemiş olması usul ve yasaya aykırıdır.

KARAR: 1-İşkazası sonucu ölen sigortalının hak sahibi konumundaki 1952 doğumlu annesinin, sigortalının ölümü tarihinde 40 yaşında olması nedeniyle 30 yıl süreyle sigortalının desteğinden yararlanabileceği olasılığına göre tazminat hesabında kullanılan yaşam tablosuna ve yerleşik ilkelere uygun olarak belirlenerek ilk rücu davasında kesinleşen tavan değerin tespitinde herhangi bir hata bulunmadığı da gözetilerek davalıların temyiz itirazlarının reddine,

2-Haksahibi eş Fatma tarafından İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 1997/246 E. sayısıyla açılan davada verilen 787.000.000 TL maddi tazminatın tahsiline ilişkin kararın, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından hak sahibine bağlanan gelirlerdeki artış karşısında istemin reddine karar verilmesi gereğine değinilerek bozulduğu, ancak ilk rücu davasındaki karar aşamasında anılan davanın henüz sonuca bağlanmamış olması ve ilk rücu davasındaki istemin tümüyle hüküm altına alınmasına etkili olmaması nedeniyle gerçek zarar tavan değerine etkisi üzerinde durulmayan davanın redle sonuçlanarak kesinleştiği yönündeki iddia konusunda gerekli araştırma yapılarak, hak sahibi eş yararına anılan dava nedeniyle hükmedilmiş maddi tazminat miktarının bulunmadığının tespiti halinde davalılar yararına sebepsiz zenginleşmeye yol açacak şekilde, bozmaya konu olan karardaki maddi tazminat miktarının tavandan mahsup edilemeyeceğinin gözetilmemiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, Davacı Avukatı yararına takdir edilen 275.000.000 lira duruşma Avukatlık parasının davalılardan E… Taş.San. ve Tic.Ltd.Şti.’ne yükletilmesine, 21.10.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.”

Ayıplı Mal Nedir
1 Response

Yorum Yapın